24 Ekim 2011 Pazartesi

O kadar şehit topragın altında rahat dururmu yıktı işte bir yerleri

  • VAN DEPREM BÖLGESİNDE Kİ Belediye başkanları çağrıda bulunuyor :
    İş makinelerini buraya gönderin!
    Cevap ; iş makinalarını yaktınız...
    Doktorları buraya gönderin ; doktorları öldürdünüz....
    Polis gelsin, polisi taşladınız...
    ... ... Mehmetçik bize yardım etsin! Mehmetçiği ŞEHİT ettiniz, şehit edenlere yardım ettiniz...
    Para gönderin, gönderdiğimiz paraları belediyeleriniz pkk ya verdi....
    AMA BİZ İNSANIZ , MÜSLÜMANIZ, HAİN DEĞİLİZ, MERHAMETLİYİZ... TÜRK'ÜZ. BEKLEYİN GELİYORUZ...''

  •  Halen kendini bilmez bazı doğudaki densizller Marmara da 99 depreminin arkasından fuhuş yaparlarsa oralarını buralarını açarak dinsizlik yaparlar böyle felaket yaşarlar demişlerdi. Ve Marmara depremin de bazı serefsizler deprem bölgesinde çok güzel yağmalama yaptıklarını herkes biliyor UNUTMADIK! Taşların altındaki cesetlerin bileklerini parmaklarını kesip altınların çalındığını.

  • Onlarda ana evladı, genç çocuklar.Allah hidayet nasip etsin, şerlerinden askerimizi bizleri muhafaza etsin.insan acıyo, yazık..Rabbim gençlerimizi doğru düşündürüp doğru işletsin..

  • Tayyiban şehitlerimiz için yas ilan etmedi bu depremde ölenler için yas ilan ederse çok ağrıma gider. Bazı kalleş minibüs şöförleri şehitlerimizin haberinden sonra hiç birşey olmamış gibi hareketli müzikler çaldı. Bakalım şimdi akrabaları ölen kalleş şöförler gene müzik çalabilecek mi ?!!

  • Dağa çıkıp depremi yaşayanların hakkını savunmak için çıkıyorlarmış ya.. Şimdi dağdakilerden yardım dilensinler. Bakalım ABD, israil, ermenistan yardım edecek mi? Bizde şu Allah sevgisi olmasa bir yanımız üzülmezdi. Ne kadar asil şerefli bir milletiz Allah yardımcıları olsun diyebiliyoruz

  • O kadar şehit topragın altında rahat dururmu yıktı işte bir yerleri...Halen şehit anaları ağlıyor, dualar ediyor, yas tutuyor. ( simdi de derler ki devlet yardım etmedi diye ALLAH ın sopası yok ) . Bu olay dünya ya ibretlik o kadar şehit gerçekten toprak altında durmadı gelde Rab'e sığınma secde ye kapanıp. Allah kafasızlara tez zamanda aydın yol versin.

  • Türkiyenin düşmanları ise zil takıp ayı gibi oynuyordur eminim ki özellik le abd israil ermenistan ...istedikleri düşman kesilmemiz hakikatten başarmışlar van da bizim, orada yaşayanlar da biziz ama cahillik diz boyu. Ekonomi gücü ele geçirmek isteyenler bizi böyle düşman yaptı. Hiç düşündünüz mü masumun canına kıyarak ekonomi gücü ele gecirdi. Türkiye den faydalandı. Rabbim o düşmanlarımızı bu dünya da güclü kıldı. Cennetin bir köşesinde kılacak mı sanırsınız ? Eminim ki cehennemin en değerli yerine sahip olacaklar. " Rabbimin, adaletinin emsali hiç bir yerde yoktur. "

20 Ekim 2011 Perşembe

HÜKÜMETİN HALKTAN GİZLEDİĞİNİ, AKP MİLLETVEKİLİ İFŞA ETTİ : “87 ŞEHİT VAR”

HÜKÜMETİN HALKTAN GİZLEDİĞİNİ, AKP MİLLETVEKİLİ İFŞA ETTİ :
“87 ŞEHİT VAR”Türkiye, dün önce 24 daha sonra 26 olarak açıklanan şehitlerin acısından sonra bugün ajanslara düşen bir başka haberle sarsıldı. AKP Van Milletvekilinin telefon konuşmasına şahit olan Sakarya’lı bir işadamı, AKP’li milletvekilinin karşısındaki bir şahısla konuşurken 33 saatlik çatışmada 87 şehit olduğunu ve halk infialinden korkulduğu için sayının özellikle ajanslara tam yansıtılmadığını işittiğini belirtti.
DHA, CHA VE AA YAYINLAMADI!
İşadamının ajanslar aracılığı ile kurduğu iletişimler de boşa çıktı. Bizzat konuşmaya şahit olan ve AKP Milletvekilinin adını da veren işadamının açıklamalarını birkaç haber sitesi hariç hiçbir medya kuruluşu yayınlamadı. Haber değeri olarak 5N 1K kapsamında tüm maddeleri barındıran ve muhatap işadamının tüm iletişim bilgilerinin de iletildiği haber ajansları bu önemli konuyu haber bile yapmadı. Konunun derinleşmesi görevinde bulunan yayın yönetmenleri ise haberi halktan gizledi.
AÇIKLANAN ŞEHİT LİSTESİNDE OLMAYANLAR
26 kişilik Şehit listesinde olmayan ve ailelerine bilgi verilen 44 şehidin yanında 6 askerimizin de ağır yaralı olarak açıklandığı ve aslında şehit olduğu öğrenildi.

25 Haziran 2011 Cumartesi

İşsizim dedi, linç ediliyordu​!..

İşsizim dedi, linç ediliyordu!..
Yer: Eskişehir meydanı.
Mustafa Acar isimli bir işsiz genç, Başbakan alanda konuşurken
"Açım, işsizim, ne olur bana iş" diye bağırıp cebinden iş talep eden
mektubu çıkarırken önce AKP'liler akabinde de polisler tarafından
kıyasıya dövülüp adeta linç ediliyordu.
Yandaş medyanın gazete ve televizyon haberlerinde yankesici diye
tanıttığı bu işsiz genç, daha sonra polis tarafından serbest
bırakılmak zorunda kalındı.
Tabloya bakar mısınız; artık alanlarda bile işsizim ve iş istiyorum
demenin karşılığı sopa yemek ve gözaltına alınmaktır.
İşte Tayyiban demokrasisinin Türkiye'yi getirdiği yer burasıdır.

EKİLENLER BİÇİLİYOR
Bayrağı ağzına alma, Habur'u ve açılımı anlat!
Fotoğraf ortadadır..
Güneydoğuda artık Türkiye Cumhuriyetinin değil PKK'nın otoritesi
egemendir.
Öyle olmasaydı, Başbakan Hakkâri ve Şırnak'ta kepenkleri indirilmiş ve
terk edilmiş bir şehir görüntüsü ile karşılanmazdı.
Evet acı ama gerçek Hakkâri-Şırnak hattı artık fiili olarak
Kürdistan'dır.
Peki bu tablonun sorumlusu kim midir?
Kürtlere açılım diyerek PKK eşkıyasını Habur'da kahramanlar misali
karşılatandır.
Eğer Kürtçe tv gibi tavizler verilmese, açılım denmese ve Habur'da
seyyar mahkemeler kurularak vali ve müsteşarlar gönderilmeseydi PKK bu
kadar şımaramaz ve bu densizlikleri yapamazdı.
Dolayısı ile Habur'u yaratanların bugünden şikâyete hakkı olamaz.
Habur ve açılım mucitlerinin şimdi bayrak istismarını yapmaları ise
ayrı bir garabettir...

AKP ‘Türk’ü bitirecek

AKP 'Türk'ü bitirecek
Habur rezaletiyle Kürt açılımını başlatan iktidar, seçimlerden sonra
hazırlayacağı anayasada
'Türk Milleti' sözüne yer vermeyecek.
Haber : Salim Yavaşoğlu
4 gün sonra yapılacak seçimlerde Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğu
arayan AKP'nin güvencesi Habur'la başlatılan PKK açılımı. Yeni
anayasayı devreye sokabilmek için Meclis'te gerekli olan 367 sayısına
ulaşmak isteyen iktidar partisi, Güneydoğu ve Doğu'daki bölücü oylara
güveniyor. AKP, tek başına bu güce ulaşamaması halinde ise seçim
meydanlarında kavga görüntüsü verdiği BDP ile işbirliğine
hazırlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısını kökten
değiştirmeyi hedefleyen başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere
AKP'nin yetkili isimleri birçok kez, yeni hazırlayacakları anayasada
'Türklük', 'Türk Milleti', 'Atatürk'gibi sözlere yer vermeyeceklerini
dile getirdi. MHP ve CHP'yi, BDP ile ittifak yapmakla eleştiren
Başbakan Erdoğan, anayasa değişikliği için BDP ile de yeni anayasada
'Türk Milleti've 'Atatürk' sözleri bulunmayacağı konusunda anlaştı..

Habur'la başladı
AKP'nin PKK açılımı, teröristlerin Habur'dan girişine izin
verilmesiyle başladı. Kandil ve Mahmur kamplarından üniformalarıyla
gelen 34 PKK'lı davul zurna ile karşılandı. Devletin MİT Müsteşarı,
hakimi, savcısı, valisi, kaymakamının ayaklarına gidip kurdukları
çadır mahkemesinde iki yüz on dakikada yargılanan 34 kişi serbest
bırakıldı. AKP seçimlerden sonra BDP ile ittifak yaparak, anayasanın
ilk üç maddesini değiştirip, Türkiye'yi federal yapıya geçirecek,
anayasaya PKK'nın isteği doğrultusunda 'Kürt halkı' ibaresi
sokulacak.

İmralı'nın talebi
Teröristbaşı Öcalan, İmralı'daki "özel ofisi" inde yaptığı
görüşmelerde uzun zamandır AKP'yi yeni anayasa konusunda zorladığını
açıkladı. Devletin ciddi kurumlarından temsilcilerin bulunduğunu iddia
ettiği heyetle 11 Mayıs'ta yaptığı görüşmeyi değerlendiren Öcalan,
"Ben bu sürece demokratik anayasal çözüm süreci demiştim. Eğer hükümet
bu çözüm sürecine gelmezse, büyük bir savaş çıkarsa 3 ay bile
dayanamaz" açıklamasıyla işin ciddiyetini ortaya koydu. Öcalan, 15
Haziran'dan sonraki sürecin ya büyük bir anlaşmaya ya da büyük bir
savaşa evrileceğini ifade ederken, eğer anlaşma olursa bunun Kürtlerin
tarihteki "ilk büyük anlaşması" olacağını söyledi.

BDP ile koalisyon
AKP, tek başına iktidara gelememesi ya da anayasayı değiştirecek
çoğunluğa ulaşmaması halinde de PKK'nın siyasi uzantısı BDP'ye
güveniyor. Seçim meydanlarında BDP'yle çatışma halinde olduğu görünümü
veren AKP, seçim sonrası bölücülerle birlikte anayasayı değiştirmek
için kolları sıvayacak. Diyarbakır bağımsız milletvekili adayı Leyla
Zana'nın, "Biz hükümete ortak olmak istiyoruz" açıklaması da bu
koalisyon pazarlığının yapıldığını gözler önüne serdi.
Erdoğan AKPM'de itiraf etti
AKP'nin hayalindeki 'yeni anayasa'nın ilk 3 maddeyi ve Türklük
vurgusunu ortadan kaldırmayı hedeflediğini İsviçreli parlamenter, AKPM
Sosyalist Grup Başkanı Andreas Gross deşifre etmişti. Erdoğan'ın nisan
ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeki konuşmasının
ardından Gross, NTV'deki programa katıldı. Gross, canlı yayında
Erdoğan'la öğle yemeğinde bir araya geldiğini belirterek şöyle
konuşmuştu: "Biliyorsunuz Kürt halkının ihtiyaç duyduğu haklara sahip
olmamaları beni endişelendiriyor. Öğle yemeğinde yapılan yorumların en
önemlisi, en ilginciydi. Bu maddelerin yalnızca bir geçiş sürecinde
varolabileceğini söyledi. Ve kendisi de (Erdoğan) Türkiye'nin artık 3
ya da 1. madde ya da 3. madde gibi Türklüğe vurgu yapan maddelere
ihtiyaç olmadığını, olmayacağını söyledi. İleride... Bence bu çok ilgi
çekici bir yorumdu. Dolayısıyla bizim Türkiye'yi çok dikkatli bir
şekilde desteklememiz gerekiyor."
Bahçekapılı ve Arınç da deşifre etti
İktidarın PKK açılımıyla birlikte yürüttüğü 'Türklüğü yok etme
planı'nı, Aralık 2009'da deşifre edenlerden biri AKP Grup Başkanvekili
Ayşenur Bahçekapılı oldu. Bahçekapılı, "Anayasa'yı değiştireceğiz ve
vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi
yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik
kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak "Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyım" diyecek. İşte bu, sorunu çözer" açıklaması yapmıştı.
Bahçekapılı, "Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes etnik
kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak 'Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyım' diyecek" şeklinde konuşmuştu.

Şartlar yeni oluştu
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, mayıs ayı
başında AKP Genel Merkezi'nde bazı yerel televizyon temsilcilerinin
sorularını yanıtlarken yeni anayasanın daha az maddeli, devlet odaklı
değil insan odaklı olacağını belirterek yeni anayasa konusunda
Türkiye'nin geciktiğini ancak şartların yeni oluştuğunu söylemişti.
Arınç, Anayasa'nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi
edilemez maddeleriyle ilgili olarak, "(değiştirilemez, değiştirilmesi
teklif dahi edilemez) sözleri yerine, değiştirilmelerini nitelikli
çoğunluğa bağlamak mümkün" diye konuştu.

Öcalan'la müzakere masasına oturmak, affına ilk adım değil mi?

Öcalan'la müzakere masasına oturmak, affına ilk adım değil mi?
Tekrar tekrar yazıyorum, AKP kazanırsa Öcalan'a af kesin!
Bunun sözleri verildi, mutabakata varıldı ki Leyla Zana bile ağzından
kaçırdı.
Ama Başbakan yalanlıyor demeyin sakın, seçim öncesinde doğrulayacak
hali mi var?
Hem bu Başbakan değil midir Öcalan'la İmralı'da görüşülüyor diyen
MHP'yi şerefsiz ilan eden?
Peki ne oldu sonra?
Bizzat Başbakanın emriyle görüşüldüğü ortaya çıkmadı mı?
Tayyip Erdoğan'ın kendisi bunu kabul etmedi mi?
Ayrıca sormak lazım, Öcalan madem ömrünün sonunda İmralı'da kalacak
onunla görüşme yapmak niçin?
Müzakere yapanın önceliği kendi özgürlüğü olmaz mı?
Öcalan'la masaya oturduğunuz an onun affedilmesini kabul etmiş
olmuyor musunuz?
Mandela olayında öyle olmadı mı?
Milleti salak yerine koymaktan vazgeçin, Öcalan'la müzakere masasına
oturmak, zaten onun affını peşinen kabul etmektir.
Tekrar ediyorum; sakın Başbakanın açık taahhüdü var falan demeyin ve
şerefsiz ithamını hatırlayın!
Göreceksiniz yarın şartlar değişti der ve işin içinden çıkar!
Yahu etüdü bile yapılmayan uçuk hayalleri sanki bitmiş, realize olmuş
eser olarak sunan birisinden tutarlılık beklenebilir mi?
Tayyip Erdoğan, bir gün siyah dediğine ertesi gün beyaz diyebilen,
dünyada emsali olmayan bir siyasi figürdür.
İnanmayın, kanmayın; AKP bu seçimi de alırsa sadece Öcalan serbest
kalmayacak, Kürdistan da kurulacaktır...

İşte belge, İSKİ faturaları ile onbinlerce sahte seçmen kartı!

İşte belge, İSKİ faturaları ile onbinlerce sahte seçmen kartı!
Adı: Ramazan-Hatice Zeren ve çocukları. 30 yıldır aynı yerde ikamet
ediyorlar.
İkamet adresleri: Şişli Paşa Mahallesi Çınarlı Sokak Numara 1, Kat: 3
Geçen referandum dahil her seçim ve halk oylamasında seçmen kağıdı
alan bu aileye bu seçim öncesi seçmen kağıdı çıkmadı.
Ramazan Bey derhal muhtarlığa gitti.
Muhtar, bizdeki kayda göre siz buradan taşındınız, yerinize başka biri
geldi, seçmen kartınız yok dedi.
Ramazan Bey, ne taşınması, delirdin mi muhtar bey diyor ama değişen
bir şey olmuyor.
Peki aynı adrese gelen mi?
Mustafa Ünlü ve kalabalık ailesi!
İlginçtir, o esrarengiz isme yani Mustafa Ünlü ile ailesine seçmen
kağıdı çıkmış ve kağıtlar birkaç gün önce alınmış.
Evet Ramazan Zeren'ın güya boşalttığı ev adına İSKİ Mustafa Ünlü
ismine güya fatura göndermişmiş ve Mustafa Ünlü de bu faturayı
muhtarlığa götürüp, işte belgem yani taşınmamı gösteren adresli İSKİ
faturam, beni kaydedin, diğerlerini silin demiş ve muhtarlık öyle
yapmış.
Ramazan Ceren çaresiz hemen kaymakamlığa koşmuş!
Kaymakamlıktan ilgili birimlere, derken sonuç sıfır!..
Pardon bir sonuç var:
Ramazan Bey bu tezgahta kurban edilenin yalnız kendileri olmadığını ve
binlerce adresten benzer şikayetler olduğunu öğrendi.
Dramatik olan husus İSKİ'nin bu tezgahta araç olarak kullanılmasıdır.
Öyle ya muhtarlık ne yapsın, adam al sana kamu kurumu İSKİ faturası
diyor ve muhtar istenilen adrese anında nakil kaydını yapıyor.
Eğer bu ülkede kanunun, ahlakın ve vicdanın zerresi kaldı ise
ilgililere suç duyurusunda bulunuyorum.
Bitmedi, bu seçim daha yapılmadan 1946 misali sakat ve hilelidir.

GÖRÜNEN KÖY
Ampulü söndürmezseniz bunlar olacak
1) Tayyip Erdoğan tartışmasız olarak Tayyip Sultan olacak!
2) Güneydoğu'da isyan ve kalkışmalar yaşanacak.
3) Öcalan'a af kapısı aralanacak.
4) Yeni Anayasa'da yeni idari düzenlemeler kamuflajı ile eyalet
sistemi yer bulacak.
5) Tayyip Erdoğan'ı eleştirmek hâşâ Allah'a dil uzatmaktan çok daha
tehlikeli olacak.
6) Medya'da AKP'yi eleştiren tek yazar kalmayacak
7) Silivri ve Balyoz tutuklularına büyük cezalar verilecek.
8) Suriye'de Esat düştükten kısa bir süre sonra önce Irak Kürdistanı
ilan edilecek, akabinde de Türkiye Kürtleri ayaklandırılacak.
9) Harp Okullarına İmam Hatipliler alınmaya başlanacak.
10) Anayasa Mahkemesi,Yargıtay ve Danıştay'da eski üyeler çeşitli ima
ve isnatlarla hemen tasfiye edilecek.
11) Kamuda çalışma ancak AKP Genel Merkezinin oluru ile mümkün
olabilecek.
12) Ekonomik kriz derinleşecek ve döviz patlayacak.
13) Ekonomide yaşanacak kriz yine Ergenekon'un son çırpınışları diye
sunulacak.
14) Tayyip başkan olamazsa cumhurbaşkanı olmaya çalışacak.
15) AKP'nin başına Abdullah Gül geçecek.
16) AKP, iktidarı vermemek için bugünkü gibi rezil karartmalara ve
siyaset mühendisliklerine müracaat edecek.

24 Haziran 2011 Cuma

BU OYUNU BOZACAĞIZ

Hükümetin meslek odalarını susturmak amacıyla Odalara "çekidüzen verme" niyeti çok uzun zamandan beri bilinmektedir. TBMM tatile girmeden önce 6 Nisan 2011 tarihli oturumda, "Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev ve Yetkileri İle Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki Kanunu"nu kabul edilerek Hükümete Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi verilmiştir.

Söz konusu yetki yasasında, mevcut bakanlıkların birleştirilmesi, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların ilgilerinin yeniden belirlenmesi, yeni bakanlıkların kurulması, bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının hiyerarşik ilişkileri, görev, yetki, teşkilat ve kadrolarının düzenlenmesi ve kamu kurum/kuruluşlarında istihdam edilen personelin çalışmalarında etkinliği artırmak üzere atanma, nakil, görevlendirme, görevden alınma, emekliye sevk edilme gibi konuların usul ve esaslarının belirlenmesi biçiminde yetki sınırı çizilmiştir.

Ancak AKP, Meclis‘in olağanüstü yetki devrini de aşarak ve Anayasa‘ya aykırı olarak bakanlıkların teşkilatlanması ile meslek alanlarımıza ve meslek odalarımıza ilişkin düzenlemelere hemen koyulmuştur. Anayasa ve Yetki Yasası‘na aykırılık taşıyan bu düzenlemeler Meclis‘te uzlaşma ve tartışma ortamından kaçırılarak başka bir görünüm altında KHK‘lerin konusu edilmiştir. Askeri darbeleri eleştirerek, "ileri demokrasiyi" savunan bir iktidarın, 12 Mart Darbesi ve 12 Eylül hukukunun ürünü olan Kanun Hükmünde Kararname yetkisini kullanmasının demokratik yol ve yöntemlerle ne kadar örtüştüğü açıktır. Ayrıca, parlamento çoğunluğu elinde iken olağanüstü yollara başvurulması, tartışmaya dahi tahammülsüzlüğün bir göstergesidir.

8 Haziran 2011 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanan "Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı‘nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile meslek odaları teslim alınmak istenmektedir. İlgili Bakanlığın görevleri arasına, .......... Bakanlığın görev alanı ile ilgili mesleki hizmetlerin ve bu meslek mensuplarının kayıtlı oldukları meslek odalarının mevzuatını, norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak, ilgililerin kayıtlarını tutmak." şeklinde ekleme yapılmıştır.

Ayrıca Bakanlık bünyesinde kurulan "Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü"nün görevlerinden birisi de "Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuat düzenlemelerini yapmak ve denetlemek." olarak belirlenmiştir. Bu düzenlemelerle, TMMOB ve meslek odaları Bakanlığın birer alt birimi olarak kurgulanmıştır.

TMMOB, yasalarla kurulup yönetilen kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur, mevzuatı yasalarla belirlenmiştir ve 57 yıldır da bu böyle devam etmektedir. TMMOB; ülke, meslek ve üye çıkarlarını korur ve gözetir; bu görev de yasalarla kendisine verilmiştir. Dokuz yıldır yapılan bütün operasyonlara rağmen, ülke çıkarlarını korumayı üstlenen kurumların halen yok edilememiş olması AKP‘yi fazlasıyla rahatsız etmektedir. Yapılmak istenen meslek odalarının mevzuatını düzenleme yetkisinin TMMOB‘den alınarak Çevre Orman ve Şehircilik Bakanlığına verilmesi ve meslek odalarının istenildiği gibi yönetilmesidir.

1954 yılında kurulan Odamız da; yasal dayanağını Anayasadan, gücünü üyelerinden alan bir meslek odasıdır. Özellikle 1970‘lerden bu yana, ülkemizin kalkınma, sanayileşme ve madencilik politikalarında, kamu yararı ve adil paylaşımdan yana yurtsever, toplumcu bir çizgiyi savunan çalışmalarını ve mücadelesini bilim ve teknolojinin önemine vurgu yaparak bu güne kadar sürdüregelmiştir. Bu anlamda toplumun vicdanı olmuştur. Mesleki, demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluğuyla hareket ederek çağdaş, bağımsız, demokratik ve laik bir Türkiye özlemiyle, üyelerinin sorunlarının toplumun sorunlarından ayrılamayacağı bilinciyle, halktan ve emekten yana tavır alan, bu doğrultuda politikalar üreten ve mücadele veren Odamıza, ülkemizin ve madencilik sektörünün ihtiyacı devam etmektedir.

Bu ülkenin madenciliğinden, sanayileşmesinden ve gelişmesinden sorumluluk duyan maden mühendislerinin örgütlü yapısı olan Maden Mühendisleri Odası; ülkeye, mesleğe ve meslektaşlarına hizmet etmeye devam edecektir.

Bilim ve tekniğin gelişimi, mühendis yeterliliği ve bunların meslek odalarının kuralları bir bakanlığın bürokrasisi içinde yer alan bir genel müdürlüğe teslim edilemez. Mühendislerin ürettiği düşünce ve emekleri, Dünya Ticaret Örgütü‘nün taşeronlarına teslim edilemeyecek kadar kıymetli ve kutsaldır. Bu ülkenin kalkınmasında ve refahında mühendislerin emekleri hak ettiği yeri mutlaka alacaktır. Bilim ve onun ürettiği hizmet, yönetenlerin iki dudağı arasında yürürlüğe koyacakları normlarla hayatta karşılığını bulamaz, bilim ve akıl bütün idari metinleri, kararları aşar gider. Aklın ve bilimin ışığına inanmış ve bu ülkenin emekten ve halktan yana olan mühendisleri ve onların örgütlülüğü hiçbir düzenleyici işlemle ıslah edilemez.

Emperyalizme bağımlılık temelinde vahşi kapitalizmin hizmetinde olanlar, sosyal devleti tamamen yok eden, tüm değerleri yok sayarak her şeyi rant üzerinden kurgulayanlar, bilmelidir ki;
Örgütümüzün yetkilerini kısıtlamaya, meslek alanlarımızı yeniden yapılandırmaya yönelik düzenlemeleri hiçbir şekilde kabul etmeyeceğiz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

TMMOB
MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
21 Haziran 2011, Ankara

16 Haziran 2011 Perşembe

Taraf Gazetesinin Haddini Bilmez Haberi

Konuşmayacağım bundan sonra diyorum. Beni ilgilendirmez bundan sonra diyorum. Satan satsın, bölen bölsün diyorum ama yinede sessiz kalamıyorum. İçim içimi yiyor, sinir kat sayım yükseliyor. Bu nasıl şerefsizliktir, bu nasıl bir yayıncılıktır, bu nasıl Türklüktür anlayamıyor, anlatmaya çalışanlara da sinir oluyorum. Belki haberiniz yoktur diye bilgilendireyim biraz.

“Fetullahtan Taraf” Gazetesi bir haber yapıyor. Bu haberide manşetten veriyor. Haber anayasa değişikliği ile ilgili. Şöyle bir cümle var manşette. “Türkiye Türklerindir Saçmalığının” bak sen şerefsizliğe, bölücülüğe, Türk düşmanlığına bak sen. Şuanda ana avrat küfrediyorum da yazıya dökemiyorum siyasi ahlaktan ötürü. Eminim sizlerde küfürleri eksik etmiyor ve bu nasıl olur diye düşünüyorsunuzdur. Ama oluyor işte 50% gibi bir rakam bu cümleleri kurdurabiliyor bu şerefsizlere.

Ulan sen kimsin bu haberi yapıyorsun. Türkiye Türklerindir Saçmalığı ne demek lan. Bazı kendini bilmezler ise şu yorumu yapıyor “Türkiye bütün herkesin, Türk, Kürt, Laz, Çerkez herkes eşit. Bu ülke hepimizin .” Biz aksini iddaa etmiyoruz ya ama kendine Türk diyemeyen hiç kimse ile ne kardeş olurum, ne toprağımı ne aşımı nede nefesimi paylaşırım.
Kendine Türk diyemeyen, Türk kelimesinden rahatsız olan biri nasıl Türkiye’ye yararlı birey olabilir ?

Türk ismini görmeye tahammül edemeyen, Türk Bayrağına aşk ile bakmayan, Türk dendiği zaman tüyleri ürpermeyen biri nasıl olur Türkiye’ye yararlı olabilir. Kimse kusura bakmasın ama Ne Mutlu Türküm Diyene diyemeyen biri siktirsin gitsin.

Türkiye’nin öyle insanlara ihtiyacı yoktur. Türkiye Türklerindir. Aksini iddaa eden varsa bunu benim yanımda söylemesin.

Bu tarafın yaptığı şerefsizliği Bengütürk TV Haber sunucusundan öğreniyoruz. Taraf okumadığım için bu olaydan habersiz kalabilirdim. Keşke habersiz kalsaydım tabi orası ayrı. Bengütürk TV sunucusu haber yayını yaparken bu cümleyi görüyor ve yapması gerekeni yapıyor .Gazeteyi yırtıp atıyor. Türkiye’de Türklüğün saçmalık sayılması gibi bir durumu hangi Türk Evladı içine sindirebilir.

Türk’lük yalnızca Türk kökenli olmak demek değildir. Öyleki Türkiye’de tam Türk bulmak zor. İllaki bir yerlerde Türk’lükten çıkıyor kökenimiz. Ancak 1000 yıldır bir arada yaşayan atalarımızın Türk , Kürt, Laz olarak ayrılması mümkün müdür ?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına katkı sağlamış, yedi düvele karşı hep beraber omuz omuza savaşmış, ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumak için can vermiş milletlere Türk denir. Bunun farkına varamamış veya varmak istemeyen, bunun böyle olmasından gocunan, bundan daha fazlasını isteyenlerin içinde olduğu uğraş boştur. Çünkü Türkiye’yi bölemeyecekler. Türkiye’yi parçalayamayacaklar.

Türk kelimesini kötü bir söz gibi algılatmaya çalışan Taraf gazetesini kınıyorum. Kınamakla kalmıyor küfrediyor ve bunu burdan beyan ediyorum.



Taraf Gazetesi ” Türkiye Türklerindir Saçmalığı ” gibi saçma bir cümle kurduğu için Türk Milletinden özür dilemelidir. Aksi taktirde izledikleri yolun kurbanı olurlar. Vatana ihanet etmenin cezası ağırdır.



Kürşad Altan

27 Mayıs 2011 Cuma

The Economist son sayısında

The Economist son sayısında seks kasetleri konusunu da irdeledi. “Seks skandallarına gelince Türkiye, birinci ligde” ifadesini kullanan dergi, “Skandalın 12 Haziran’da yapılacak parlamento seçimlerinde önemli bir etkisi olabilir” görüşünü de dile getirdi.
Birçok MHP yetkilisinin kaset olayı arkasında AKP’nin bulunduğunu, AKP’nin daha çok sandalye kazanmak için MHP’yi baraj altına düşürmeye çalıştığını, böylece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı şansını güçlendireceğini söylediklerini kaydeden dergi, Erdoğan ile ilgili bazı eleştirilere de yer verdi.

İngiliz dergisi, Başbakan Erdoğan’ın, seçim kampanyası sırasında milliyetçilerini “arsızca” çekmeye çalıştığını öne sürdüğü analizinde, Erdoğan ile ilgili şöyle devam etti:
“Avrupa Birliği konusunda giderek daha da kaba oluyor ve Türkiye’nin artık bir Kürt sorununun olmadığını söyleyecek kadar ileriye gitti. Daha da tartışmalı bir biçimde en büyük laik muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu, ‘gerçek bir Müslüman olmadığı’ ima ederek, Alevi oluşuna saldırma alışkanlığını gösteriyor. Türkiye, Sünni İslam ve milliyetçilik uzun bir süre ele ele gidiyor.”
Buna karşın The Economist, “Ancak sızdırılan kasetlerden herkes AK Parti’yi sorumlu tutmuyor” diyerek kasetlerin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den duyulan memnuniyetsizliğinin yol açtığı, MHP’nin bir iç işi olduğu görüşlerine de yer verdi. Bahçeli’nin anayasa referandumunda “hayır” oyu kullanılmasını istemesinden bu yana MHP’nin anketlerde oy kaybettiği belirtilen analizde Bahçeli’nin kasetlerden Gülen cemaatinin sorumlu olduğunu savunarak tepki uyandırdığı da kaydedildi.

Kasetlerin arkasında kim olursa olsun, fazla ileriye gitmiş olabileceğini de yazan The Economist, bazı kamuoyu şirketlerinin MHP’nin “sempati” oylarını çektiğini değerlendirmelerine de yer verdi. Buna ek olarak Bahçeli’nin, ülkücüleri sokaklardan uzak tutarak Türkler ile Kürtler arasında çatışmaları önlediği kabul edildiğini belirtilen analizde “seks şantaj”ın yeni olmadığı, Deniz Baykal’ın da bir kaset nedeniyle CHP Genel Başkanlığından ayrılmak zorunda kaldığı anımsatıldı.

24 Mayıs 2011 Salı

Erbakan: Siyonizmi Ezmek İçin Milli Görüşü Kurduk

Saadet Partisi’nin Elazığ’da düzenlediği mitingte bir konuşma yapan Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, siyonizm konusunda önemli açıklamalarda ve uyurularda bulunarak "biz Milli Görüşü bu siyonizm canavarının dişlerini kırmak, kafasını ezmek için kurduk" dedi.

Konuşmasına 22 Temmuz seçiminin yeryüzünde yaşayanların ve Türkiye’nin kurtuluş yıldönümü olması, 22 Temmuz’a kadar yüz akıyla çalışmaların tamamlanması, Milli Görüş’ün iktidarı, Allah’ın doğru yolu göstermesi için dua ederek başlayan Milli Görüş lideri Necmeddin Erbakan şu önemli açıklamalarda bulundu:

"Dünyada 6 milyar insan var. Gayri Müslimlerin çocukları da Müslüman. Müslümanlar tek bir millettir. Küfür ise tek bir millettir. Müslüman olmayanların hepsi bir merkezden yönetiliyor. Bunu görmeden meseleleri anlamak mümkün değil. Bu merkez neresi? Siyonizm, ırkçı emperyalizm. Onu tanımadan hiçbir şeyi tanıyamayız. Siyonistlerin amentüsü ise başkadır. Her ne kadar, yahudiyiz, deseler de Musa Aleyhisselamın Tevrat’ını Kabbala ile değiştirdiler. Bunun içine Yahudi inancının temellerini koydular. Onların amentüsüne göre, onlar Cenabı Allah’ın asıl kulları. Kalan ırklar onlara köle olarak yaratılmıştır. Onlar insan, kalanlar maymundur. Sonradan insanlar maymuna dönüştü. Bu kölelik sözde kalmayacak, fiilen taahhuk edecek. Bunun için sürgündeki Yahudiler yeniden Kudüs’te toplanacak, sonra büyük İsrail Fırat ile Nil arasında kurulacak. Bizim güneydoğudan Elazığ’a kadar olan toprakların büyük İsrail’in parçası olduğuna inanıyorlar. Siyonistler buna inanıyor Bu yetmez diyorlar bunun emniyetini sağlayacağız, diyorlar. Bunun için Fas’tan Endonezya’ya kadar hakimiyeti sağlayacağız. Bağımsız bir Türkiye olmayacak. Bunu kim söylüyor, Kabbala, Tevrat,
Siyonizm, ırkçı emperyalist söylüyor. Bizim varlığımızı kabul etmiyorlar. Bunun pazarlığı görüşmesi, müzakeresi yok. Adamın dini bu dini. Ve Süleyman mabedini yapacağız diyorlar. Yahudilerin Mesihi yeryüzüne gelecek. Davud aleyhisselamın tahtına oturarak dünya hakimiyetimizi pekiştireceğiz, diye inanıyorlar”

Siyonizmin emellerine dikkat çeken Erbakan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“5760 yıldan beri kabalaya inanarak çalıştıklarını söylüyorlar. Dünyanın para kontrolü ellerinde. Para ve insan kontrolü elimizde iken elbette dünya hakimiyetini kuracağız, diyorlar. Hatta Hıristiyanlığı değiştirip, Protestanlığı kurdular. Amerika’da Evangelist tarikatını kurdular. Bunların inancı ise şu, biz hristiyanız, İsa aleyhisselam gelecek. Gelmesi için de Yahudilerle birlikte çalışacağız. Süleyman mabedi kurulsun ki, İsa gelsin. Yahudi bunları kandırmış. Aksi halde Yahudiler, İsa’yı Mesih olarak beklemiyor. Böylece evangelist tarikatını kurmuşlar. Bush bu yüzden Irak’ın işgalini yaparken, Allah’ın kendisini görevlendirdiğine inandırılmış.

Hristiyanları böyle kandırmışlar. Müslümanlara gelince. Dünyacı Müslümanlar olarak nitelendirdikleri AKP ile değil, asıl problem olan onlar için Milli Görüşçüler, yani Saadet Partililer. Onlarla mücadele ediyorlar. Büyük İsrail’i bunlar daha önce kuramadılar. Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam çıktı, Balıkesir’de Hasan Basri Çantay çıktı, taşla sopayla Fransızları, Yunanlılar’ı kovdular. Millet kendi Meclisi’ni kurdu ve düşmanı attılar. Böylece İsrail’i kuramadılar. Harbin arkasından Lozan anlaşmasında Haym Nahum İnönü’ye müşavir oldu. Böylece Anadolu harp ile işgal edilmedi, Lozan yalancıktan imzalandı. Aslolan Sevr oldu. Lozan’ı imzalamış gibi oldular. Haym Nahum’un iknası ile aslolan Sevr’dir deyip, Haym Nahum doktrine uygun olarak Lozan imzalandı. 80 seneden beri aç bırakmak, işsiz bırakma ve borca esir etmek, dinimizden uzaklaştırmak için uğraşıyorlar. Çünkü onların derdi büyük İsrail’i kurmaktır.

19 haçlı seferini ecdadımız püskürttü. Yalancıktan Lozan’ı imzaladılar şimdi 80 senedir çalışıyor. 1990 senesi geldiğinde Rusya çöktü komünizm dağıldı, şimdi büyük İsrail’i kurmanın vakti geldi dediler. Thatcher NATO toplantısında İslamı yeni düşman ilan etti. Bu yüzden NATO feshedilmedi, hatta güçlendirildi. Bu yüzde 20. Haçlı seferini böylece imzalamış oldular”

Konuşmasında Siyonizmin Türkiye’deki yöneticiler başta olmak üzere dünyadaki ülkeleri iş başına getirdiği yöneticiler eliyle nasıl yönlendirdiğini anlatan Erbakan, şöyle dedi:

“Siyonizm üst çenesi ABD, alt çenesi AB, kuyruğu ise İsrail. Böyle olmuş da ne olmuş, şu Tayyip dediğin bizim eski talebemiz var ya, arka kapıdan kaçıp top oynayarak yetişen var ya. Bu timsah ile uyuştu, gitti kafasını timsahın ağzının içine soktu, timsah ise çenelerini kapattı. Şimdi biz seçimlerde bu timsahın dişlerini kıracağız, kafasını ezeceğiz onun için Milli Görüş’ü kurduk.

AB ile ABD iki üç sene çenelerinin ayarını yaptılar. NATO’yu İslam düşmanı haline getirdiler. 1996’ya geldiler, tam işe başlayacaklar, Türkiyede milli görüş işbaşına geliverdi. Bizzat kendilerinin fikir babalarının yazdığı kitapta Makovsky ve Brezinsky, tam işe başlayacaktık, bir baktık Milli Görüş iktidara geldi, bunlar varken biz bu işi Türkiye’de yapamayız. Ne yaptılar? RP’ye bir şey yapamadılar, ortağımızı çürük buldular, onlardan desteklerini çektirdiler. Biz de daha güçlü gelelim diye seçim kararı aldık. Demirel’in önüne 291 imzayı getirdik. 3 ay içinde seçime gidilecek. Bu süre içinde de Çiller başbakan olacak. dedik. O maalesef 30 sene demokrasi, dedi, bu noktaya geldiğinde ise 291 imzaya rağmen hükümeti kurmayı Çiller’e vereceğine Mesut’a verdi. İşbirlikçiler arkası arkasına işbaşına geldiler. Böylece son 10 seneyi yaşadık”

Refah Partisi’nin ırkçı emperyalizm tarafından engellendiğine dikkat çeken Erbakan şunları söyledi: “RP Döneminde 3 şeyi gördük. Ekonomik kalkınma sağlandı. Millete 100 milyar dolar lazım. IMF’den borç mu aldık, zam mı yaptık. Hayır. Vergi mi koyduk? Hayır. Ne yaptık? Milli güç ile tekeden bile süt çıkardık. 10 milyar dolar faizden kurtardık. Kitler zarar ediyordu, 2 milyar dolar kara geçirdik 7 milyar dolar kar ettirdik. Kaynak paketlerinden 4 milyarını oradan getirdik. Diğer fonlardan 13 milyar dolar getirdik. Memura yüzde 50 zam ile işe başladık. 6 ayda 30 milyar doları temin edince 100 alan memur 256 almaya başladı. Şimdi ise 500 lira alıyor memur, 400 lire kira veriyorsun. Bir hafta kaldı. Önümüzdeki Pazar günü harakiri yapmazsan intihar etmezsen, saadet partisine oy verirsen kurtulacaksın, pazartesi 1500 lira alacaksın desem aklını oynatmaya başlar. Ama Biz bunları yaptık.

600 İHL açtık. 5 bin kuran kursu açtık. Biz biliyoruz ki, milletin asıl gücü tankı parası değil, imanlı evlatlarıdır. Böylece büyük manevi kalkınma hamlesini yurdun her yerinde seferberlik halinde yürüttük. Bunu plana bağladık. Bizim dönemimizde ne başörtüsü zulüm, ne katsayı zulmü, ne de inananlara zulüm yapıldı. Herkes kendi inancını yaşadı. Devlet dairesinde içkiyi yasakladık. İçkinin devlet dairesinde işi yok. İstiklal mücadelesini, İstanbul’un fethini, Malazgirt’i neyle yaptık? İman ile. Buna bugün daha çok ihtiyacımız var”

Irak ve Afganistan işgalinin Refah Partisinin görevden uzaklaştırılmasıyla başladığını dile getiren Erbakan şöyle konuştu:

“Biz işbaşından gidince ABD rahatladı. Önce Afganistan’ı işgal etti. Geldi Irak’ı işgal etti. Bush geldi, İsa aleyhisselam emretti dedi. Seni gidi seni… Yahudi seni kandırıyor. Irak’ı almak istediler ama boğuldular. Suriye’yi, Lübnan’ı almak istediler. Filistin’i almak istediler. Lübnan’da Hizbullah’a yenildiler. Orada da taktik değiştirdiler. Türkiye’de bizim kuzu gibi Tayyibimiz var. Çağırırız getiririz, biz elimizi kolumuzu sallayarak Lübnan’a gireriz dediler. Ortadoğu’da bizim askerimizin ne işi var? Barışı temin edeceksen İsrail’i kökünden hallet. Ne arıyorsun orada? Yahudi emretmiş, orada nefesin kesik bekliyorsun. Orada şimdi. Milleti narkozlayıp manevi işgali maddi işgalle tamamlayacaksın. Ama bu böyle olmayacak. 23 Temmuz sabahı tekrar AKP iktidarı gelirse, radyolardan şunu duyacaksınız, biz oraya barış için gitmiştik, ama Hizbullah saldırdı kendimizi savunuyoruz. Biz gelirsek o askeri oradan çekeceğiz, İsrail’e göndereceğiz haberiniz olsun”

Diğer siyasi partilerin maneviyat ile hiçbir alakasının olmadığını söyleyen Erbakan, “Öbürlerinin maneviyatla alakası var mı? Maneviyat olmadan bir şey olmaz. Hangisi bunların faizci düzeni değiştireceğiz diyor. Hiçbirisi. Sadece Saadet Partisi diyor. Şuradan ne alsan yarısı Yahudi’ye gidiyor. Hacca gidiyorsun IATA’ya para veriyorsun. Ona vermeden hacca gidemiyorsun. IATA Yahudi’nin. Dolarla dünyayı sömürüyorlar. Bütün ticaretin üçte biri Yahudi’ye gidiyor. Dünyanın düzeni bu. Biz 11 asır dünyanın efendisi idik. Bunlar maddi gücü ele geçirdi. Senin nefes alman mümkün değil. Bu düzen değişmedikçe, yeni bir dünya kurulmadıkça bu olmaz. Kim maneviyattan bahsediyorsa, Kim adil bir düzen kuracaksa, kim yeni bir dünya kuracaksa oyunu ona ver!” değerlendirmesinde bulundu.

Velfecr

Deniz Baykal'a 'Yahudi Bursu' Şoku

AK Parti Hükümeti’ne karşı en ulusalcı muhalefeti yapan ve özellikle dindar bir cumhurbaşkanına karşı çıkan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, dünyanın en zengin Yahudi ailesi Rockefeller’in bursuyla Amerika’da okuduğu ortaya çıktı.

Baykal, 1963'te Türkiye’deki doktora çalışmalarını tamamladıktan sonra iki yıl Rockfeller Foundation bursu ile ABD'de kaldı ve Columbia ile Berkeley üniversitelerinde çalışmalarını sürdürdü.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika’da okuyan çocuklarını gündeme getiren Baykal’ın, Yahudilerin bursuyla Amerika’da okuduğu günleri unutturmak istemesi dikkat çekiyor. Baykal’ın bursuyla okuduğu Rockfeller Vakfı’nın patronu David Rockefeller, dünyayı yönettiği söylenen Council On Foreign Relations, Bilderberg Group ve Trilateral Commission adlı gizli örgütlerin imparatoru olarak biliniyor.

David Rockefeller’e bağlı bu örgütlerin üyeleri üç ayrı gruba ayrılıyor. Bunlar; “Kuzey Amerika seçkinleri”, “Avrupa Seçkinleri” ve “Japon seçkinleri”. Bu oluşumun içersinde Türkiye seçkinleri Bilderberg Grubu’na üye yapılmışlar. Rockfeller Vakfı, yabancılara burs veren kurumların başında geliyor. Vakfın harcadığı paranın üçte birinin CIA tarafından sağlandığı ifade ediliyor.

Bu vakıf, geri kalmış, müttefik, peyk ya da üstü kapalı sömürge ülkelerdeki gençleri elden geçirip değerlendirmek, Amerikan sevgisini, bağlılığını aşılamak amacıyla kuruldu. Vakıf, önem verdiği ülkelerde, kendisine bağlı geleceğin liderlerini kurstan geçirip yetiştirmek üzere bugüne kadar sayısız gence Amerika’da eğitim imkanı sağladı.

Vakit

"Anadolu Helen Toprağıdır" Sözünün Sahibi

- MHP’den milletvekili adayı olan Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan’ın, "Anadolu, Helen toprağıdır" tezinin sahibi olduğu ortaya çıktı.

BİLDERBERG’İ ÖVMÜŞTÜ

Gündüz Aktan, 1988'de Dışişleri Bakanlığı'nda görevli iken Bilderberg toplantısına katılmış. Aktan, Aksiyon Dergisi’ne yaptığı açıklamada, “Eğer Bilderberg’e katılıp yıldızı parlayan varsa, bu Bilderberg’in davet ettiklerinde ne kadar isabetli olduğunu gösterir. Bilderberg’in üyeleri belli bir düzeyin üstündeki insanlar zaten…” demiş. Muhabirimiz, Gündüz Aktan’a, Bilderberg hakkında söylediklerini hatırlatıyor, ancak kendisi Bilderberg’i öven açıklamalarını hatırlamıyor.

- Aktan, “Eğer Bilderberg’e katılıp yıldızı parlayan varsa, bu Bilderberg’in davet ettiklerinde ne kadar isabetli olduğunu gösterir. Bilderberg’in üyeleri belli bir düzeyin üstündeki insanlar zaten…” demişti.

- Aktan, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, hatta cumhurbaşkanlığı konusunda ısrarcı olunduğu takdirde AK Parti'ye yönelik "kapatma davası" gelebileceğini ima ederek resmen darbe kışkırtıcılığı yapmıştı.

MHP’den milletvekili adayı olan Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan’ın, "Anadolu, Helen toprağıdır" tezinin sahibi olduğu ortaya çıktı. MHP’nin İstanbul 1. Bölge 1. sıra adayı olan Gündüz Aktan’ın, kendisinin de katıldığı, İsrail ve Amerika’nın çıkarı için çalışan Bilderberg’i göklere çıkardığı öğrenildi. Aktan, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, hatta cumhurbaşkanlığı konusunda ısrarcı olunduğu takdirde AK Parti'ye yönelik "kapatma davası" gelebileceğini ima ederek resmen darbe kışkırtıcılığı yapmıştı.

“MEĞER TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ, YUNAN VE BİZANS MİRASIYMIŞ”

Gündüz Aktan, merhum Başbakan Turgut Özal'ın danışmanlığını yaptığı dönemde, Özal’ın kitabının (La Turquie en Europe, Plon, Paris, 1988) yazılmasına yardımcı oldu. Kitapta, Anadolu'da kurulan Helen medeniyetine övgüler düzülerek anlatılıyor ve 62. sayfada, "Meğer Türk-İslâm Kültürü Yunan ve Bizans mirasıymış!" deniliyor.

“TÜRKİYE, ZATEN HELEN TOPRAĞIYDI”

Gazetemize konuşan Gündüz Aktan, “Türkiye, zaten Helenler’in toprağıydı. Bizden önce başkasının toprağıydı. Bizans’ın toprağıydı” dedi. Bizans’ın başlangıç döneminde Hristiyanların da varolduğunu hatırlatan Gündüz Aktan, “1071 ve hatta ondan daha önce bizim toprağımız oldu. O zamandan beri toprağımız. Bu toprakta Çatalhöyük’ten bu yana bütün uygarlıklar tek tek anlatıldı. Sonra da Osmanlı dönemi daha doğrusu Fuat Köprülü’den yararlanarak anlatıldı. Mimar Sinan’ın uygarlığa katkısı anlatıldı. İslâmi ve Osmanlı yönü çok daha ağır basıyor. Burası Helen toprağı, gelsin alsınlar mı diyoruz Helenler? Burayı zayıf nokta olarak düşünüyor. Ben bunun hemen tercümesini yapıp çıkartacağım, kurtulacağız hep birlikte” diye konuştu.

Söz konusu iddiaları gündeme getiren Fehmi Koru’yu ağır dille eleştiren Gündüz Aktan, “Kitabın İngilizcesi çıktı. Fehmi Koru, Fransızca bilmediği için kitabı okuyamamış. İngilizcesini okuyacak durumda, Türkçesini de çıkaracağız. Saçma sapan bir şey. Hiç öyle bir şey yok kitabın içinde. Tercüme iki-üç aylık sorundur. Rahmetli Özal’ın varisleri bu kitabın tercüme edilip Türkiye’de satılmasını istediler. 2-3 ay sonra olacak” iddiasında bulundu. Gündüz Aktan, kendisinin yanı sıra çok sayıda insanın kitaba katkıda bulunduğunu ileri sürerek, “Birçok eserden yararlanılarak oluşturulmuş bir kitap” dedi.

DARBE KIŞKIRTICILIĞI YAPIYOR

Gündüz Aktan, Radikal gazetesinde, 'Akıllanamamak' başlıklı yazısında, AK Parti’nin tek başına cumhurbaşkanı seçmeye kalkışmaması gerektiğini savunuyor ve "AKP uzlaşı olmadan cumhurbaşkanını seçtirmekten artık vazgeçmeli. Rejimle sorununu halletmek istiyorsa, milletvekili adaylarını ona göre seçmeli. Türk kimliğini üst kimlik olarak tanıdığını ilân etmeli. İddia ettiği gibi lâikse, Anayasa'nın 24. maddesindeki bütün unsurları tek tek benimsediğini sözle ve uygulamayla ispatlamalı. (..) Yoksa kaybeder. Kaybetmenin seçim ve darbe dışı yolları da var. Batı'nın itiraz etmediği..." diyor.

Gündüz Aktan, Milliyet gazetesinin, “AKP'nin kapatılması taraftarı mısınız?” sorusuna, “Bugün laiklik ve Türkiye'nin tekil ulusal kimliğinin korunması yönünde kuşkular var ve AKP'nin bunları gidermesi lazım. ‘Seçimle cumhurbaşkanı getireceğim’ dersen, seni muhtıra ya da seçimle değil, mahkeme kararıyla da düşürebilirler. Cumhuriyet Başsavcısı davayı açıverir. Sanırım RP'yle mukayese edilirse 4.5 yıllık AKP iktidarında çok daha büyük bir dosya birikti. Ben ‘Kapatılsın’ demiyorum, ‘bunu yapmazsanız sonunuz bu olabilir’ diyorum” cevabını verdi.

İNATLAŞMA İÇ POLİTİKADA TEHLİKELİ

Gündüz Aktan, gazete yazıları ve açıklamalarında, darbe kışkırtıcılığı yaptığına ilişkin iddialara, şöyle cevap verdi: “Ben AKP Hükümeti’nin Cumhurbaşkanını halka seçtirmek istediğini sanmıyorum. Ben başkanlık sistemini savunuyordum. Erkan Mumcu, çok daha önceden bunu savunuyordu. Sonunda sıkıştığı için böyle bir çıkış yolu bulmaya çalıştı. Burada dahi halka seçtirmiyor. ‘Ben halka seçtireceğim’ diyor, ama adayları Meclis seçiyor. Bu doğrudan halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı olmayacak. Böyle bir sistem dünyada yok. Uydurma bir sistem bu. İnatlaşma yapmaktadır, inatlaşma iç politikada tehlikelidir. Neler olduğunu biliyoruz. Bunun için, demokrasinin yaşaması için lütfen inatlaşmayı bir tarafa bırakmak lazım. Halka seçtirmek istiyorsunuz ama başkanlık sistemine geçmemiz lazım. Tartışmaya hazırım. Her zaman onu savundum zaten.”

“BUNDA ANORMALLİK GÖRMÜYORUM”

Gündüz Aktan, askere yakın olduğuna yönelik iddialara ise, “Dışişleri Bakanlığı memuruyuz, devletin memuruyuz. Askere yakın ya da uzak... Dışişleri Bakanlığı memuru gayet tabii Genelkurmay’la, askerle beraber çalışır. Ne demek askere yakın ve uzak?.. Devlet memuruyuz. Dışişleri, ulusal güvenlikten sorumluyuz. Kurum var ulusal güvenlikten sorumlu olarak. Birisi Genelkurmay, diğeri Dışişleri. Son derece yakın ilişki ve işbirliği içinde çalıştık. Şimdiki arkadaşlarım da aynı şekilde çalışıyorlar. Bundan önce emekli olan arkadaşlarım da öyle çalışıyorlar. Bunda anormallik görmüyorum ben” şeklinde cevap verdi.

Vakit

Bilderberg İstanbul'da Toplandı

Çalışmaları müthiş bir gizlilik içinde yürütülen ve dünyaca ünlü konukları ağırlayan Bilderberg Zirvesi bugün İstanbul'da Taksim'deki Gökkafes'te toplanıyor..

Dünyanın en güçlü devlet adamları, siyasetçi, yönetici, işadamları ve fikir önderlerinden oluşan isimlerin bir araya geldiği Bilderberg Zirvesi, bugün İstanbul'da toplanıyor. Toplantıya, Türkiye'den Devlet Bakanı Ali Babacan, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal, Coca-Cola International üst düzey yöneticisi Muhtar Kent ve Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'in arasında bulunduğu 10 kişi katılıyor. Zirvenin yabancı misafirleri arasında ise Avrupa Komisyonu Başkanı Jose M. Barroso, ABD Dışişleri eski Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke, Fransa'nın eski Dışişleri Bakanı Michel Barnier ile yenisi Bernard Kouchner, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Javier Solana, Yunanistan Ekonomi Bakanı George Alogoskoufis var. Toplantıların yapılacağı yerin bilgisi müthiş bir gizlilik içinde son dakikaya saklanırken, bugün sabah saatlerinde yayınlanacak olan deklarasyonla toplantıya ilişkin ayrıntılar ve yer açıklanacak. İstanbul polisi de toplantının güvenliği için her türlü önlemi aldı. İstanbul'daki toplantının organizasyonunu, Koç Grubu'na ait Setur adlı seyahat şirketi yürütüyor. Şirket yetkilileri, dün itibariyle de İstanbul'a gelmeye başlayan yabancı katılımcıları karşılayarak güvenli biçimde konaklayacakları yerlere götürdüklerini söyledi. Bilderberg Türkiye Temsilciliğini Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç'un yaptığı kaydediliyor.

TÜRKİYE'DEKİ ÜÇÜNCÜ TOPLANTI

Bilderberg toplantıları, Türkiye'de üçüncü kez gerçekleşiyor. İlk olarak 18-20 Eylül 1959'da Yeşilköy Çınar Otel'de toplanan zirvelerin ikincisi ise 25-27 Nisan 1975'de Çeşme'deki Altınyunus Oteli'nde yapılmıştı.

DERVİŞ VE KENT DE VAR

Katılımcıları tartışma konusu olan zirvenin bu yılki Türk konukları arasında şu isimler bulunuyor: "Devlet Bakanı Ali Babacan, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal, Coca-Cola International Başkanı Muhtar Kent, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, Emre Gönensay, Hikmet Çetin, Erkut Yücaoğlu, Cem Duna, Ümit Boyner, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar. Bu seneki toplantı listesinde adı geçen gazeteci Fehmi Koru ise Sabah'a yaptığı açıklamada, "Bana bu sene için davet gelmedi. Dolayısıyla davet gelmediği için katılacağım diyemem" dedi.

Sabah

Bilderberg "kendi düzenini çıkarmak için sürekli kaos yaratmak zorunda. "

Dünya Komplosu: İlluminati


Dünyayı 10 kişi yönetiyor ve bu 10 kişinin 300 kadar alt kadrosu verilen emirleri uyguluyorlar. İlluminati adı verilen bu tarikatin/örgütün hedef başkenti Kudüs olan tek bir dünya devleti kurmak.

Bugüne kadar çeşitli komplo teorileri içeren bir çok kitap yayınlandı. İlluminati, bu alanda yayınlanan hiçbir esere benzemiyor. Kitaptaki iddialar o kadar ilginç ki, neye inanıp, neye inanamayacağınızı şaşırıyorsunuz. İlluminati, 1575'te ispanya'da bulunan ve özellikle ruhani kudret sahibi olduklarını iddia eden bir dini parti veya bu partinin üyelerine verilen isim.

Yazar Texe Marrs, Süper zenginlerin yönettiği bir Dünya Komplosu'ndan bahsettiği kitabında, dünyaya hakim olan bu güce bu adı uygun görmüş. Kitabın satırları arasına gömüldükçe ve sayfalar arasında ilerledikçe inanması güç iddialarla karşılaşıyorsunuz.

Dünyayi 10 kişi yönetiyor

Yazara göre, dünyayı kendilerine 'bilge adamlar' adını veren, 10 kişi yönetiyor. İlluminati'nin güç şebekesi, dünyanın en güçlü kişilerinden, yatırımcılarından, şirket başkanlarından ve siyasilerden oluşuyor. 'İç çember' denilen en tepedeki 10 kişiye bağlı 300 kişi ise onların alt kadrosunda yer alıyor ve talimatlarını yerine getiriyorlar.

10 kişilik 'bilge adamlar' grubunda Fransa'dan üç, ABD'den iki, Kanada, Avusturya, İngiltere, İspanya ve Güney Afrika'dan birer üye bulunuyor. Yazar, burada Fransa'nın üç üyelikle ilk sırada yer almasının yanıltığı olduğunu, Kanada'nın bir üyesinin de ABD'nin üçüncü adamını tamamladığını belirtiyor.

Hedef tek dünya devleti kurmak 'İç çember' üyelerinin ortak özelliği Dış İlişkiler Konseyi, Bilderberg, Trilateral Komisyon, Mahson Tarikatı, Kafatası ve Kemir Tarikatı, Aspen Enstitüsü, Malta Şövalyeleri, Opus Dei, Roma Kulübü, Bohemian Grove, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Federalleri üyesi olmaları. İlluminati Komplosu'nun hedefi, başkenti Kudüs olan bir dünya devleti kurmak. Kitabın, sonunda illuminati piramidinin üstünde bulunan 'bilge adamlar'a hizmet eden isimlerden bir kısmı, ünvanlarıyla birlikle verilmiş. Türkiye'den kimse var mı diye baktık ancak, ne hikmetse kimseyi bulamadık! İlginç değil mi?

İlluminati nasıl çalışıyor?

Yılda bir kez biraraya gelen İlluminati üyeleri, hedefledikleri dünya devletini kurmak için planlar yapıyorlar. Bu planların içinde çeşitli ülkelerde ekonomik krizler çıkararak, ülkeleri sömürmek, savaşlar çıkarmak, 'Daha Fazla Savaş' ilkeleri gereği savaşların sürekliliğini sağlamak, çeşitli hastalıklar icat etmek, (kitapta, AIDS ve HIV'in ABD'deki askeri araştırma laboratuvarlarından dünyaya yayıldığı iddia ediliyor.) nüfus azaltıcı çalışmalar yapmak, etnik temizliği desteklemek ve 11 Eylül örneğinde olduğu gibi terör yaratarak, 'anti-terör yasaları' çıkarmak. Yazarın iddiasına göre, 11 Eylül saldırısı için FBI bazı Arapları kullandı ve bombaları temin etti. İlluminatı'nın ilkelerinden en önemlisi 'Kaostan kaynaklanan düzen'. İlluminati, kendi düzenini çıkarmak için sürekli kaos yaratmak zorunda.

Kaynak: İlluminati, Texe Marrs

19 Mayıs 2011 Perşembe

AKP'nin 8 Yıllık Karnesi

1-Başbakan füze kalkanı için önce "düğme bizde" dedi. Sonra NATO'da
dedi.

2-İl defa bir başbakan Yahudi iş adamı Ofer ile görüştüğünü sabah
inkar etti, akşam kabul etti.İsrailli iş adamı Davos'ta Maliye Bakanı
Unakıtan'la, daha sonra Bilkent Üniversitesi'ndeki otelde Başbakan
Erdoğan'la baş başa görüşme imkânı elde etmişti.

Bu ilişkilerin sağladığı avantajlar sayesinde Sami Ofer TÜPRAŞ'ın
yüzde 14,76 hissesine 446 milyon dolara sahip oldu. Bu hisse, TÜPRAŞ'ı
Koç'un satın almasından sonra kâğıt üzerinde 1,2 milyar dolara
yükseldi.

WikiLeaks belgelerinde Erdoğan'ın bu satıştan çıkar elde ettiği
yazıldı.

3-Türkiye'de içkiye savaş açmış görünürken, İngiliz viski şirketinin
500 milyon doları affedildi.
Çifte fatura ile ithalat yaptılar
Müfettişler tarafından haklarında rapor yazılarak ceza kesilen ve
idareyle davalık olan yabancı viski firmaları arasında Johnnie
Walker'ın sahibi İngiliz Diageo, Maxxium, Allied Domecq ve Pernod
Ricard bulunuyor. Vergi cezalarında mükellefe tanınan 'uzlaşmaya
gitme' hakkı kapsamında viski şirketleri kesilen cezanın aslını
ödeyecek. Gecikme zammını ise TEFE üzerinde yapılacak hesaplamalar ile
2'şer aylık dönemler halinde azami 36 ay içinde ödeyebilecek.

4-CİTİBANK'ın 2 milyon dolar borcu Kemal Unakıtan Maliye Bakanı iken
affedildi.

5-İktidarlarında milletin kıçını çekip yayınlayanların hukuk dışı
verilerini kullanarak porno muhalefeti ile özel hayatın gizliliği
yasasını da ihlal eden Erdoğan neyin sorumlusudur sizce?

Türkiye'de ZİNAyı suç olmaktan çıkartan bir başbakandır. Dolayısı ile
söylediği şeyler kendi mantığına göre suç değildir.

6-Kendisi Türk vatandaşlarının ABD şirketlerince kobay olarak
kullanılmasına kanunen izin vermiştir.

7-Türk Telekom'u Arap'a, perde arkasından İngiliz'e satmış, sattıktan
hemen ertesinde Kurumlar vergisini kaldırarak Türk Telekom ve
Hariri'ye haksız kazanç sağlamış, ülkeyi ise zarara uğratmıştır.
Telekom'u sattığı Lübnan müslüman devletler içinde sözde Ermeni
soykırımını tanıyan tek devlettir ve Hariri'nin Ermenistan'da sözde
soykırım anıtı önünde saygı duruşlu ve pek bir hüzünlenmiş haliyle
çekilmiş resmi hafızalardadır.

8-Recep Bey'in vekili Kabe'de iken mecliste oy kullanma mahareti
gösterecek kadar beceriklidir.

9-Abdullah Gül Dışişleri Bakanı iken bir milyon dolar karşılığında
Irak'a girmeme anlaşması yapan kişidir. Ortaya çıkınca da;" muhalefet
kullanır diye almadık" diye garabet, özrü kabahatinden büyük bir
açıklama yapmışlardır.

10-Müslümanlığı kimseye bırakmayan Recep Bey yasası ile Domuz kesimlik
hayvan sınıfına girdi ve teşvik kredisi verildi.

11-Yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti getirildi. Yani, "gizli
kapitilasyon".

12-İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı. Bu da
AKP nin cennet ülkemizi nasıl tarım cehennemine çevirdiğini
açıklamıyor mu?

13-Çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.

14-Emekli olan kişi çalışırsa maaşından kesilme yasası çıktı. Yani
emekli ye maaşın yetmese de çalışma, öl dendi. Emeklinin hak ettiği
maaşın bir kısmı, kanun yolu ile gasp edildi.

15-Petrol yasası ile yabancıya 50 yıllık imtiyaz sağlandı.

16-Başbakan Irak'ta 1.5 milyon Müslüman öldüren, binlerce kadına
tecavüz eden sapık ABD askerleri ülkelerine sağ salim dönsün diye dua
etti.

17-Başbakan sürekli seyahat etti. Ülke yararına tek bir anlaşma yok
ama kendisi harcırah zengini oldu.

18-Aynı çarpıklık, Peygamberimize hakaret eden karikatürleri "fikir
özgürlüğü" olarak görüp savunan Danimarka Başbakanı Rasmussen'in NATO
Genel Sekreterliğine getiririlmesinde de dikkat çekti.
Ankara, Rasmussen'in öncelikle "özür dilemesi", "Danimarka'da yayın
yapan terör örgütü PKK'nın yayın organı Roj tv'nin yayınlarına son
verilmesi" şartlarını koştu. Başbakan, bütün dünyanın önünde "Bunlar
olmadan onayımız kesinlikle olmayacak, veto edeceğiz" açıklamasını
yaptı.
Ancak yine Obama'nın "isteği"yle, bütün kararların "oybirliği"yle
alındığı NATO'da Türkiye vetosunu kaldırıp, verdiği sözlerin hiçbirini
yerine getirmeyen, hâlâ en ufak bir özür dilemeyen Rasmussen'e resmen
oy verip seçtirdi. Bir defa daha kamuoyu önünde söylenenlerin aksi
yapıldı.

19-Enflasyon %10 artarken pancar fiyatları %99 kuruştan %88 kuruşa
düştü. Pancar üreticisine bu zulmü layık görenler Bursa'da hukuku
ihlal ederek şekerkamışı üretimine geçen ABD'li şirket Cargill Erdoğan
tarafından korundu. İptal kararları uygulatılmadı. Hatta Başbakan ta
Amerika'dan Bakanına "bu işi hallet" diye basın önünde talimat verdi.
Belli ki kendisi de talimat almıştı.

20-"Borç yiğidin kamçısıdır" diyerek borçlanmayı övdü.

21-Kendi dönemlerinde yeşil kart sayısının arttığını övünerek söyleyen
bir başbakan var. Nedir yeşil kart? Fakir için çıkartılmış bir karttır
değil mi? Yani Başbakan fakirleşmeyi övüyor. Bir anlamda ne kadar
fakir yarattığını da reklam ediyor. Eee, Allah böyledir. Kendi
dilinden ikrar ettirir. Yani organlarının suçunu itiraf etmesi için
her zaman öteki dünyaya gitmeyi beklemezsin.

22-AKP ilk defa bir camiyi kiliseye çevirdi. Bursa ili İznik ilçesinde
bulunan Ayasofya Camii'nin Kültür Bakanlığı Tarafından Ayasofya
Kilisesi ve Konsül sarayı olarak tahsis edildi. Caminin kubbesindeki
"Bismillahirrahmanirrahim" Ayet-i Kerimesi üzerine İsa Figürü ve Haç
yerleştirildi.
Cami Orhan Gazi Han Vakfiyesi olarak yapılmıştı. Osmanlıcı geçinen AKP
Orhan Gazi'nin kemiklerini sızlattı.
Haçlı işgali yaşasaydık da zaten aynısı olurdu. Camiler kilise olurdu.
AKP sayesinde işgal olmadan camii kilise oluyor. Besmele kazınıp İsa
figürü kazınıyor.
AKP'ye müslüman diye oy veren saf vatandaşların kulakları
çınlasın(!)..
Eğer muhalefet partilerinden birinin böyle bir işte imzası olsaydı AKP
onları emin olun taşlatırdı.

23- Kanun değişikliği ile misyonerliği serbest bıraktı. Ülke ev
kiliseler ile doldu. Fakir aile çocukları para verilerek kiliselere
taşındı.

24-Kilise ve havralar imar planında yer aldı. Kilise cemaati olmayan
yerlerde bile kilise açıldı.

25- Van Akdamar adasında bulunan Ermeni kilisesi bu fakir milletin
cebinden onarıldı ve "HAC" DA TAKILARAK AYİNE AÇILDI. Oysa bu ada ve
kilise Müslüman erkeklerin Ermeniler tarafından Van gölüne atıldığı,
Müslüman kadınların ise günlerce tecavüze uğradığı ve kaçabilenin göle
atlayarak intihar ettiği bir kilisedir. Şöyle bir not aktaralım,
olayın vahametini ve kilisenin açılmasının Müslüman Türk kadın ve
erkeklerine hakaret olduğunu anlatmış olalım:

* Ermeniler, esir ettikleri Müslüman kadınları iki sıra halinde
aralarına alıp türkü söyleyerek, tef çalarak götürüyorlar; ikide bir;
"Korkmayın sizi Van valisi Cevdet Paşa'ya götürüyoruz Cevdet paşa size
pilâv ikram edecek!" diyorlardı. Sonra koro halinde: "Cevdet Paşa et
temâşa / Gelinlerin oldu matuşka! (fahişe demek)" diyorlardı.

İşte bu kilise Ermeni tecavüz, zulüm ve katliamını meşrulaştırırcasına
"ayine" açıldı ve Ermenistan'dan yetkililer davet edildi. AKP
iktidarının kilise açılımından destek alan Ermeniler, Van'daki Akdamar
kilisesi'nde 95 yıl aradan sonra 19 Eylül'de ayin düzenlemişti.

Aslında 24 Nisan sözde soykırım günü açılacağı söylendi ama tepki
üzerine 19 Eylül'e bırakıldı.

26- Fatih Sultan Mehmet'in aldığı Trabzon ilinde ki Sümela manastırı o
dönemde kapatılmıştı. AKP Rum Pontus devleti hayali olan ve Rum-Pontus
soykırım iddiasında bulunan gruba Sümela'yı ayin yapılması için açtı.
Sümela bir müzedir ve ayine açılamaz. Rum Pontuscu siyaset "Rum Pontus
hayali devleti haritalı" tişörtleri giyen Rumlara Sümela'da ayin
yaptırdı ama Türk Bayrağı tişörtü giyen gençleri polis derdest etti.
Ertesi gün Haber Türk gazetesi manşetten "Türk Bayrağı bulunan bilmem
ne kadar tişört yakalandı" diyerek Türk Bayrağı'nı bir suç unsuru
olarak lanse etti.

Başbakan'ın Yunanistan ziyareti esnasında Yunanistan'da Rum Pontus
anıtı dikildi. Normalde bir başbakanın böyle bir iftira ve hakaret
karşısında geri gelmesi gerekir değil mi? Oysa Başbakan 3 maymunu
oynadı. Sanki Türkiye'nin değil, Yunanistan'ın Başbakanı(!)..
Gidişinin şerefine açılış yapılır gibi(!)..

Üstelik Sümela'ya "burası bizim Rum Pontus devleti olacak" diyenlere
ücretsiz AYİN yaptırıldı. Ani Harabelerinde namaz kılan MHP'lilerden 5
lira giriş ücreti alındı.(yeniçağ gazetesi haberi)

27-İlk defa bir hükümet MASONLAR için PTT hatıra pulu bastırdı.

28-Bir yetkisiz danışman ilk defa Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı için
yabancı bir devlete "deliğe süpürmeyin, kullanın" dedi. Başbakan bu
hakaret ve aslında suç da olan eylemden hiç rahatsız olmadı. Zapsu ile
derin ilişkileri devam ediyor.

29-İlk defa bir başbakan yabancı bir devletin BOP (Büyük İsrail
devletinin kurulması) ve kendi ülkesinin bölünmesi anlamına gelen bir
projesinde görev aldı ve bu görevi maharet gibi 34 ayrı yer ve zamanda
övünerek söyledi. Başka bir devletin projesinde görevli olduğunu
ağzıyla söyleyen Başbakanı hiçbir savcı garip bir şekilde duymadı,
duyamadı(!)..

30-Bakınız; Rockefeller ne diyor;

Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en
stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine
gelince:

Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli
bir kısmı şu anda Türkiye'ye aittir.

İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir
ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye'den başlamalıyız.

Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol,
doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve
Kafkasya'ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır.

AKP ülkeyi ellerinin içine veren bir piyon oldu.

31-İNANILIR GİBİ DEĞİL...!!!

24 Haziran da başlayan ve 26 Haziran'da Avrupa Konseyi Parlementerler
Meclisinde imzalanan bir karar tasarısına göre Türkiye'nin;

* Güneydoğu'su Kürdistan,

* Türk Ordusu Güneydoğu'da İşgalci,

* Türk Ordusu orada Kürtleri katlediyor,

* Kıbrıs'da Türk Askeri işgal kuvveti,

* Türk Ordusu Faşist,

* Ülkede Azınlıklar sorunu var,

ve bu tasarının altına "Yeminli Türk Düşmanı" olarak adlandırılan;

* David Herütanyan,(normal)

* Rafi Povenesyan,(normal)

* Armen Gustavyan (normal) isimli 3 ermeni ve

* Andros Kipriyanu (normal) isimli Kıbrıs Rum'u ile,

TÜRK GRUP BAŞKANI AKP MİLLETVEKİLİ Mevlüt Çavuşoğlu (anormal)
imzalamıştır.
(DİKKAT EDİN; TÜRKİYE'NİN İKTİDAR PARTİSİ TARAFINDAN TÜRKİYE'NİN
SAVUNULMASI İÇİN ATANAN TEMSİLCİDİR KENDİSİ...)


İmzalamayanlar ise; ABBASOF isimli Azeri Milletvekili ve Prof.Dr.Hakkı
KESKİN isimli Türk kökenli Alman Milletvekilidir.

AYRICA ;

Türkiye Cumhuriyetine ait Ege Adalarının Rum İsimleri ile
kullanılmasına imza atan Türk Milletvekilleri şu zat-ı
muhteremlerdir..! (Bu hainleri asla unutmayın!!)

* Mevlüt ÇAVUŞOĞLU AKP Antalya Milletvekili

* Ruhi AÇIKGÖZ AKP Aksaray Miiletvekili

* Lokman AYVA AKP İstanbul Milletvekili

* Mesude Nursuna MEMECAN AKP İstanbul Milletvekili

* Özlem Piltanoğlu TÜRKÖNE AKP İstanbul Milletvekili

* Mehmet Sayım TEKELİOĞLU AKP İzmir Milletvekili

* Mustafa ÜNAL AKP Karabük Milletvekili

* Erol Aslan CEBECİ AKP Sakarya Milletvekili


İMZALAMAYANLAR İSE ;

* Yıldırım Tuğrul TÜRKEŞ MHP Ankara Milletvekili

* Ertuğrul KUMCUOĞLU MHP Aydın Milletvekili

* Vildan KELEŞ CHP İstanbul Milletvekili

* Haluk KOÇ CHP Samsun Milletvekili

32-Bir hükümet ilk defa teröristler için özel mahkeme kurdu. O çadır
Mahkemesinde teröristi rahatsız etmemek için Türk Bayrağı asılmadı.
Hukukun ırzına geçildi.

33-Açılıma karşı çıkan Konya şehit anneleri derneği üyeleri hakkında
dava açıldı.

34-Meclise elinde bayrağı ile giden şehit anneleri derneği üyeleri ve
başkanı Pakize Akbaba meclise bayrakları ile sokulmadı. Pakize Akbaba
polis tarafından ağzı tutularak ve itelenerek çıkarıldı. Başbakan bu
tepkiyi terörist eylemler ile eşit tuttu. Yani, şehit annelerini PKK
ile bir tuttu.

35- İlk defa bir başbakan kendilerine emanet ettiği çocuğunu şehit
veren acılı babaya acısı ile ettiği üç kelam için dava açıp mahkum
ettirdi.

36-PKK cenazeleri Türk Halkı üzerinde psikolojik baskı olarak
kullanılarak binlerce taraftarı ile gösteriye dönüştürülürken, şehit
cenazelerine sınırlama getirildi.

37-AKP dağdaki 2 PKK'lıya "müktesep hak" diyerek maaş ödemeye devam
ediyor. Teröriste, kendi evlatlarını öldüren teröriste maaş ödeyen
dünya üzerinde tek bir devlet ve başbakana rastlanmadı.

38-İlk defa bir başbakanın akçeli işleri ve bir iş adamından para
göndermesini istediği kasetler piyasaya düştü.

39-İlk defa fakirlikten, gecekondudan çıkarak 8 yılda krallarla
anılacak kadar zenginleşen bir başbakanımız oldu. Zenginlik kaynağını
da bir iş adamının lütfuyla okuyan oğlundan aldığı borç ve düğün
takılarına bağlayarak aklımızın sınırlarını zorladı.

40- İlk defa bir başbakan devlet uçağı ile, yani yetim hakkı ile
umreye gitti.

41-İlk defa bir başbakan devlet uçağı, yetim hakkı ile eşini başka bir
ülkeye düğüne gönderdi.

42-İlk defa bir başbakan Kızılay (MUHTACA YARDIM AMAÇLI KURUM) BAŞKANI
tarafından Kızılay'ın bütçesi kullanılarak kendine hediye edilen
pahalı saati kabul etti. Demek ki kendini epey muhtaç hissediyor(!)..

43-İlk defa bir başbakan yabancı bir devlet başkanına maaşının
yetmediğinden şikayet edip "sen ne kadar alıyorsun" diye sorarak
açgözlülük ve devlet adamlığının dibine vurdu.

44-İlk defa bir Başbakan Müslüman Türk'ü Anadolu'dan sürüp yok etmek
için gelen Haçlı çapulcuları övdü ve "KUTSADI". Oysa o Haçlı
savaşlarını kilise organize etti. Anadolu'nun zenginliklerini vaad
etti ve Türk eti yenebilir diye fetva verdi.

45-Egemen Bağış Avusturya Kardinali'nden seçimlerde seçilebilmesi için
dua etmesini istedi.
Bağış; "Sayın Kardinal 12 Haziran'da Türkiye'de genel seçimler
yapılacak. Bu seçimlerde benim başarılı olmam için duanızı istirham
etsem bana dua eder misiniz" diye sordu.
Bunun üzerine Kardinal Schönborn "iyiler kazansın diye dua etsem
yeterli olur mu" diye sordu.

Bunların kilise meraklarının da sebebi böylece ortaya çıkmış oldu.

46- Dersim katliamı diyerek ilk defa bir başbakan kendi devletini
soykırımcı ilan edip "sanık sandalyesine" oturttu.

47- İlk defa bir başbakan mübadeleyi tek taraflı yapılmış gibi
binlerce yerinden yurdundan olan Müslüman Türkleri unutup Türk Devleti
ve milletini "faşist" ilan etti.

48- İlk defa bir Başbakan başbakanı olduğu ülke halkının adını
söylemekten imtina etti.

49-Şimdi de korkunç bir iddia var, başbakandan "tık" yok. Suçüstü
olunca hep öyle yapar. Bir anda üç maymunu oynar. İddia:
Libya'dan kaçmak isterken Akdeniz'de boğulan 600 Müslüman'ı kurtarmak
isteyen Türk Ordusu'na NATO izin vermedi diye Erdoğan'da izin vermemiş.
(Sebahattin Önkibar-yeniçağ)

Irak'ta 1.5 milyon Müslüman'ı öldürüp tecavüz eden bir başbakandan ne
bekliyordunuz ki?

Bu liste daha uzayıp gider ama sizler bu kadarı bile sindirilebildi
ise;
Ben o mideye ne diyeyim?

50-Demokrat Parti Başkanı Zeybek'in açıklamasıyla Ege'de bulunan
adalarımız Eşek ve Bulamaç adalarının Yunanistan tarafından işgal
edildiğini öğrendik.

Kaset kavgası falan derken AKP Güneydoğu'dan devleti çekti. Asker ve
polis göstermelik, eli-kolu bağlı. Ege'de 20 mil savaş nedeni olmamalı
diyen Arınç dedesinin kardeşi olan Hüsnü(Hüsnidiyanis) ve dedesinin
hakkını veriyor doğrusu. "Armut dibine düşer" diyen atalarımız ne
güzel söylemiş.

Derleyen:Zahide UÇAR

18 Mart 2011 Cuma

Atatürk Müslüman değildir diyenler izlesinler

http://tr.harunyahya.tv/videoDetail/Lang/1/Product/38712/Source/0/ATATURK_SAMIMI_BIR_MUSLUMANDI.

8 Mart 2011 Salı

TÜRKİYEDE SİYASI PARTİLER VE TARİKATLARIN İNSAN DEVŞİRME TEKNİKLERİ

Türkiye’de tarikatların mürit devşirmek AKP’nin seçmeni etkilemek ve kazanmak için kullandığı metotlar.

Hipnoz, sub-liminal mesajlar ve NLP denilen 'nöro-Linguistik programlamadır. Etik olmayan, 'zihin kontrolü yoluyla davranışları değiştirme ve beyin yıkama' yöntemleri.



Fethullah Gülen, Adnan Oktar ve Scientology tarikatları, zihin kontrol tekniklerini en sık kullanan tarikatlardır (aslında bunlara 'tarikat' demek ne kadar doğru emin değilim. Tarikat dinsel bir çağrışım yapıyor. Oysa bunlar milyar dolarlara varan parayı yöneten çokuluslu çete-şirketlerdir.



Hipnozu biliyorsunuz.



Sub-liminal mesajlar: Kulağın duyma eşiğinin altındaki bir frekanstan dinletilen, 'zihnin bilinçli olarak algılamadığı ama verilen telkini duyanın, tercihlerini, iradesini yönlendiren sesli (audio) mesajlardır. (Bunun bir de süper-liminal mesajı var ki isim babası Bart Simpson'dır. Etki altına alınmak istenilen kişinin kulağına "En az 3 çocuk doğurrrr ulann!", "Bana HAYIR diyenin anasını avradını memleketten gönderirim! EVET diyeceksin lann!" şeklinde, bağırarak emir kipinde verilen mesajlardır.)



Nöro-Linguistik programlama NLP’ de telkinler, talimatlar katmanlar halinde cümlenin içine yerleştirilerek kişinin davranışları manipüle edilir. İnternette birkaç yüz dolara 9 günde diplomasını veren var.



NLP tekniğine göre hazırlanan posterler, "göze uygun yerleştirme" (proper eye placement) yöntemiyle düzenlenir. Duygulara hitap eden her mesaj ve geleceği temsil eden semboller sağ alt bölümde yer alır (AK Parti). Geçmişi hatırlatması istenen mesajlar sol üste yerleştirilir (bu posterde ay-yıldız). Sol alt köşe ise sezgilere, içgüdülere hitap eder.



Size "Hayalinizdeki evi gözünüzün önüne getirin" dersem, solak değilseniz kendinizi sağ üst köşeye bakarken bulursunuz. İnsan geçmişi, şimdiyi, geleceği ya da duyguları zihninden geçirirken gözü farklı noktalara bakar. Beynin sağ ve sol yarımküresinin hangi duyguları, davranışları yönettiği bilinir, zihin haritası çıkartılarak verilecek mesajlar, yazılar, resimler zihnin sorgulamadan algılayacağı şekilde yerleştirilir. NLP, Scientology'nin sık kullandığı zihin kontrol yöntemidir.



Şimdi size, Fethullah'ın Işık Evleri'nden birine giden biriyle ilgili bir olay anlatacağım nasıl mürit devşirdikleri su yüzüne çıkıyor.



Olay şöyle gelişiyor.



"Oldukça yakışıklı bir adam sandalyede oturuyor. Müritler yerde. Ben de yere oturdum. Önce o adam uzun bir konuşma yaptı. Sonra soru-cevap faslına geçildi. Biri soru soruyor, biri cevap veriyor. Bu soru sorma-cevap vermenin ritmi gittikçe hızlandı. Öyle hızlandı ki, ne soruları ne cevapları takip edemez oldum. Beynim uyuştu. Üzerime bir ağırlık çöktü, kendimden geçmişim. Sabah 6'da tanımadığım bir odada, bir yatakta uyandım. İlk aklıma gelen şey tecavüze mi uğradığımdı. Giyiniktim, tecavüz ihtimalini düşündürecek bir şey yoktu. O odaya nasıl gittim ya da götürüldüm hiç hatırlamıyorum. Odada telefonu görünce hemen aklıma annemi aramak geldi (henüz cep telefonu o kadar yaygın değil KNB). Aradım dedim ki; 'Anne ben bugünden itibaren başımı örtmeye karar verdim. Seninde kapanmanı istiyorum.' Bunu neden dedim, neden böyle düşünebildim hiç bilmiyorum."



Evet, arkadaşım aynen böyle anlattı. Bir daha tarikat evine uğramadığı, bilinçaltına yerleştirilen telkinler pekiştirilmediği için o kız türbanla kapanmadı.



Şimdi şu soruma cevap verin: Bu kız üzerinde hangi zihin kontrolü tekniği uygulanmış olabilir? Hipnoz mu? Sub-liminal mesajlar mı? NLP mi? Yoksa belli dozda hepsi mi?



İzmir'de Abdullah Gül'ü protesto eden 2 üniversite mezunu işsiz genç kızı hatırlayacaksınız. O kızın bir yılda nasıl bir değişime uğrayıp da 3 çocuk doğurmaya, isimlerini Recep, Tayyip, Abdullah koymaya karar verdiği sorusuna mantıklı bir cevap verebilmiş miydiniz



İzmir diyoruz, sadede geliyoruz. Haber şöyleydi: (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16144177.asp)



"İzmir'de AKP Kadın Kolları Konak İlçe Başkanlığı'na kişisel gelişim uzmanı Sevim Tozan atandı. Tozan, İzmirli kadınların 'yaşam tarzı endişelerini iletişimle giderecek. AKP oylarının düşük olduğu ilçelerde ofis açacak, 'Gelin tanış olalım' toplantıları yapacak. NLP eğitimi almış olan Tozan, yüzde 42'yi NLP (nöro Linguistik programlama) metoduyla ikna ederek, AKP'den nefret duygularını silecek. 'Yol yoksa açacağız' ve 'anahtara uygun kilit' sloganlarını benimseyen Tozan, partiye karşı en yüksek direncin olduğu Alsancak, Güzelyalı gibi semtlerde ofis açacaklarını... "



AKP'li Sevim Tozan'ın kullandığı o sloganlar kimin biliyor musunuz, Scientology'nin.



1994 belediye seçimlerinden 2010 referandumuna kadar, her seçimde hileli zarla düşeş atmaya alışmış AKP, Yargı'yı da ele geçirmiş olmanın rahatlığıyla, kullandığı etik olmayan teknikleri açıklamakta sakınca görmüyor



AKP'nin 'ikna' ve 'irşat'tan kast ettiği, tarikat çetelerinin kullandığı zihin kontrol yöntemleriyle seçmen davranışlarını değiştirmektir. AKP, medyayı ele geçirerek, baskılayarak 'bilgi' kontrolünü eline geçirmiştir. Şimdi Türk halkının davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını kontrol altına alıp manipüle etmektedir.



NLP, :hipnoz gibi yöntemlerin 'ikna'dan farkı şudur: İkna bir sanattır, etik bir yöntemdir. İkna edilmeye çalışılan bireyin zihni kendisini savunabilir durumdadır. NLP ve hipnozda ise insan zihni savunmasız, dirençsiz bırakılarak mesaj-telkin direkt zihin’e pompalanır.



Daha önce silme başka partiye oy veren köylerin, bir anda nasıl olup da sandıktan 'tulum' AKP çıkarttıkları sorusunun cevabı,



Bay Recep'in ekranlardaki 'üstün hitabet' yeteneğinin(!) sırrı hipnoz, sub-liminal mesajlar ve NLP tekniğindedir



Eski bir Fethullah müridi, Utah Üniversitesi Profesörü Hakan Yavuz, Türkiye'nin geçirdiği dönüşümü 'Türkiye'de İslami kesim Protestanlaşıyor ve İslamsız bir İslam oluşuyor' diye açıklıyor. Bu saptamada, Fethullah tarikatının ve İslamcı bir parti görünümündeki AKP'nin Scientology’la yakınlığına da bir gönderme olduğunu sanıyorum. (Scientology ile Fethullah tarikatının ortak noktası CIA tarafından korunup kollanmak. Her ikisi de işletmecilik, pazarlama, teknoloji pazarlama gibi hizmet sektörleri ile ilgileniyor. Kendileriyle irtibat kuran herkesle mutlaka iletişime geçiyorlar. Çok sayıda örgüt ve gruptan oluşan küresel şebekeler.)



2011 seçimlerine kadar AKP,



Zihni savunmasız bırakan yöntemlerle insan aklını, iradesini, davranışlarını kontrol altına almaya çalışacak.



Bunu İzmir'deki gibi hipnoz elemanlarını insanların üzerine salarak,



televizyon kanallarından örtülü frekanslarda mesajlar göndererek,



zihin haritasına uygun posterler asarak yapacak.



Gerçekten yüzde 42 olduğumuzu, yenildiğimizi, azınlıkta kaldığımızı aklımızın derinliklerine yerleştirmeye çalışacak.



Bazen de bağırarak, azarlayarak mesajlarını megafonla kulağımıza boca edecek.



Çare?



AKP kontrolündeki televizyon kanallarına gözümüzü kulağımızı kapatmak.



Çare?



Etik ve bilimsel olmayan yöntemlerin, seçmen davranışlarını etkilemek için kullanılmasını yasaklamak.



Çare?



AKP'nin hipnoz toplantılarına düşmüş, düşebilecek tanıdıkları uyarmak. AKP ve cemaatların oyunlarına gelmemek onların insani etkilemede nasıl metotlar kullandıklarını açıklamak



Beyin, Çok Yönlü Bir Kontrol Merkezidir

Beyin bütün vücut sistemlerini yönetir ve aralarında işbirliği sağlar. Tüm zihinsel faaliyetler, düşünceler, duygular, fiziksel duyular ve hareketler kendilerine özgü frekanslara sahiptir. Beş duyu organımızla algıladığı¬mız her şey belirli bir beyin faaliyeti meydana getirir. Bütün hastalıklar, davranışlar, düşünceler, duygular ve algılamalar da kendine özgü dalga boyuna ve frekansa sahiptir. Söylediğimiz her kelime ve aklımızdan geçirdiğimiz her düşünce beynimizde kendi frekans dalgasını şekillendirir. Çevremizde konuşulan her kelimenin dalgaları beynimize kendi frekansıyla gelir ve tercihimize göre reddedilir veya yerleşebilir. Hipnoz, anestezi, bayılma, ağrı veya korku anında ise beyin, o sırada çevrede söylenen kelimelerin dalgalarına kontrolsüz olarak açık durumdadır. Bu sebeple insan beynini yönlendirmenin en basit şekli ameliyat esnasında beyne yerleştirilen programlardır. Anestezi de bir nevi hipnozdur, hatta hipnozdan daha büyük etkiye sahiptir. Çünkü ameliyata alınan insan bayılma, ağrı ve korkuyu aynı anda yaşar. Ameliyat sırasında söylenen her kelime beyne yerleşerek bilgisayar virüsü gibi çalışır. Bu virüslerin sayısı ve niteliği tamamen ameliyathanede bulunanların ahlakına, konuşmalarına ve konuştukları konuya bağlıdır. Onun için gelişmiş ülkelerde ameliyat sırasında konuşmak yasaklanmıştır.

25. Kare

Sinema, televizyon veya reklam filmleri ya da her türlü televizyon programı 24 kare resmin bir saniye içinde ardı ardına gelmesiyle hareketli hale gelir. İnsan gözü ardı ardına gelen bu 24 kareyi algılarken, bunların arkasına yerleştirilen 25. kareyi algılayamaz. İnsan, algıladığı kareler hakkında yorum yapabilir, ondan etkilenip etkilenmemeyi seçebilir. İnsan gözünün algılalayamadığı 25. kare ise kontrolsüz olarak beyne gider ve insan bilincine yerleşir. 25. kare genellikle yazı şeklindedir ve bu efekt “algılama dışı uyarıcı” olarak da isimlendirilir. 25. kare program yapımcıları tarafından insanları yönlendirmede kullanılabilir. 25. kare ile insanları, herhangi bir fikre veya eyleme, belli bir adaya oy vermeye, bir ürüne bağımlılığa ya da başka bir amaç doğrultusunda yönlendirerek beyinleri yönetmek mümkündür. Ayrıca dil öğrenme programlarında da yaygın olarak kullanılır.

25. kare prensibi ses dalgaları vasıtasıyla teyp, CD çalar, radyo gibi sesli cihazlarda da kullanılır. 20. yüzyılda insan davranışlarını kontrol etmede en cazip yöntem haline gelen bu yöntemin temelinde insanın şuuraltına tesir etmek vardır.

Özel kodla şifrelenen ses kasetleri, radyo ve televizyon aracılığıyla insanlara herhangi bir emir verilebilir ve onların bu emir çerçevesinde hareket etmesi sağlanabilir. Kişi, kasetten veya CD’den, ilahiler ve Kuran-ı Kerim dahil herhangi bir şey dinlerken veya televizyon seyrederken, seslerde ve görüntülerde tehlikeli bir buyruk gizlenmişse, bunun şuuraltına indiğini fark edemez.

Zihin Kontrolünde Renk, Ses ve Şekillerin Birlikte Kullanılması

Renklerin insan psikolojisinde ne kadar etkili olduğu yıllardır bilinmektedir. Örneğin kırmızı, turuncu ve sarının uyarıcı, mavi ve morun sakinleştirici, yeşilin ise uyum sağlayıcı etkileri vardır. Renklerin, seslerin ve şekillerin tek tek veya birlikte, belli bir düzende, belli bir sırayla ve hızla hareket ettirilmesiyle insanların, özellikle çocukların beynini kontrol altına almak mümkündür. Bu prensiple renkli lekeler, sesler ve geometrik şekiller 25. kareye yerleştirilerek “V-666” virüsü üretilmiştir. 666, Hıristiyanlıkta “antichrist” yani “deccal”ı sembolize eder.
Bu virüs bilgisayar kullanıcısına çok büyük bir kuvvetle etki edebilir. İlk önce belli bir amaçla düzenlenmiş renk lekeleri ki bunlar şekiller içine yerleştirildiği zaman daha da etkili olabilir, sesler ve görüntüler kullanıcıyı hipnotize eder. Sonra şekillerin ve renklerin programlanan düzene göre değiştirilmesi kalp ritmini ve tansiyonu kontrol altına alır, hastalığa hatta ölüme götürebilir. 1999 yılında sadece Rusya’da, bilgisayar kullanıcıları arasında bu şekilde gerçekleşen, 46 ölüm vakası tesbit edilmiştir.



Akp seçmeni Etkilemede bu metotları seçim sürecinde afişlerde ve reklamlarda sürekli kullanarak seçmenin bilinç altını etkileyerek seçmeni kendisine yönlendirmektedir.seçmen uyanık olup AKP’nin bu toplu hipnoz seansından kurtulmalıdır.

6 Mart 2011 Pazar

Atatürk Kültür Merkezi

İstiklal Marşı’nın kabulünün 90. ve Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 75. yılı etkinlikleri çerçevesinde Atatürk Kültür Merkezi ve Bartın Üniversitesi Rektörlüğünün birlikte düzenlediği, “Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı'na Genç Bakışlar Ulusal Öğrenci Sempozyumu” 10-12 Mart 2011 tarihleri arasında Bartın’da gerçekleştirilecektir.
Tarih : 10-12 Mart 2011
Yer : Bartın Üniversitesi, Konferans Salonu, BARTIN
Saat : 09.00

SUSTUKÇA SIRA HERKESE GELECEK.

3 Mart 2011 tarihinde "Ergenekon" soruşturması kapsamında, Nedim Şener ve Ahmet Şık isimli gazeteciler gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınan gazeteciler, bugüne kadar baskı ve tehditlerden korkmadan, sinmeden, dürüst gazetecilik örneği göstererek, yaptığı araştırmaları toplumla paylaşmış olup, demokrasiye ve insan haklarına bakışları herkes tarafından açıkça bilinmektedir. Ahmet Şık‘ın, son 20-25 yılda emniyet teşkilatı içindeki "cemaat örgütlenmesi süreci" ile ilgili kitap hazırladığı ve bundan birilerinin fazlasıyla rahatsız olduğu ve bu amaçla gözaltına alındığı iddiaları ise son derece düşündürücü ve anlamlıdır.
Son zamanlarda artarak süren ve "her türlü muhalefeti komplo teorileriyle, karalamalarla sindirmek" şeklinde belirginleşen tutumlar, toplumda ciddi bir karamsarlık oluşturmaktadır. Yüzlerce karanlık eylemin, faili meçhulün, cinayetin yaşandığı ülkemizde, bunların üzerine gidilmesi umudunu doğuran Ergenekon, ne yazık ki herkesin doldurulduğu bir ucube torbaya dönüşmüştür.
Demokrasilerde, muhalefeti sindirmeye yönelik politikaların kimseye yararı olmayacağının ve hukukun herkese lazım olacağının bilinmesini istiyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.



TMMOB
MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
5 Mart 2011, Ankara

25 Şubat 2011 Cuma

Atatürk Kültür Merkezi

İstiklal Marşı’nın kabulünün 90. ve Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 75. yılı etkinlikleri çerçevesinde Atatürk Kültür Merkezi ve Bartın Üniversitesi Rektörlüğünün birlikte düzenlediği, “Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı'na Genç Bakışlar Ulusal Öğrenci Sempozyumu” 10-12 Mart 2011 tarihleri arasında Bartın’da gerçekleştirilecektir.

Tarih : 10-12 Mart 2011
Yer : Bartın Üniversitesi, Konferans Salonu, BARTIN
Saat : 09.00

29 Ocak 2011 Cumartesi

Türk Cerrahi Derneği Yan Dal ve Bölge Dernekleri ile İlişkiler toplantısı 23.01.2011 tarihinde yapıldı.

TCD Yan Dal ve Bölge Dernekleri ile İlişkiler Toplantısı detaydaki gündemle 23.01.2011 tarihinde TCD Merkezinde yapıldı. Toplantıya ilgili derneklerin başkanları ya da temsilcileri ve düzenli olarak STE/SMG etkinliği düzenleyen...